4 Mayıs 2010 Salı

Nereden Nereye

NEREDEN NEREYE...

Günümüz medya soytarılarının, 'sanat sevicilerinin'* türkücü bozuntularının ilginç kariyer hikayeleri var, var da aşağıda ilk denemesini okuyacağınız NEREDEN NEREYE serisi gibi asla olmadı ,olmayacak...

Çünkü kapitalizm iş,aş ve adam gibi bir hayat sunamadığı yoksullara / potansiyel yoksullara, bol ışıklı merdivenlerden aşağıya ünlü ve zengin adımlar vaadediyor.Bu umut 'koçun sallanan billurlarının' peşinden gitmek dışında başka birşey olmayıp, o billurların asla düşmeyeceği acı gerçeği bu seride açıklanıyor....

DENEME-1

..Tuncay kırmızı yanaklı ve uzun Samsun konusunda uzmanlaşmış biriydi. Niksar ve yöreleri türkülerini dinleyip uzun uzun içlenerek kamyonculuk yapıyordu. Yazları kavun, kışları ise soğuk ve yağışlı taşıyordu. Yolda Tekel in rakı kamyonlarının arkasına yanaşıp selektör yapmalar,peynir yüklü katarların yanlarında korna çalmalar hayatına renk ve tehlike katıyordu. Rakı ve peynir yüklü diğer araçların şöförlerine, iki işaret parmağını uzatarak birbirine sürtüyor ve yunan bayrağı sallayordu. ‘Yolların grek meyhanesi imgeleriyiz’ mesajını vermek istese de kimse anlamıyor sirtaki babında şöför mahalinde kırdığı tabak paraları ve pisliği yanına kar kalıyordu. Tuncay’ın Dublin Trinity College’inde sanat yönetmenliği bölümün de kürsü sahibi olmasının ilk tohumları bu yollar da atıldı…

28 Nisan 2010 Çarşamba

USTA SINIFI . ..

· Tam tavanı boyamak üzere hazırlık yapıyordu ki yerdeki küreği alıp daldım boyacıya. Beline en az üç tane sağlam kürek darbesi alan boyacının sigarası hala ağzındaydı . Tutamadım kendimi bi tane de incik kemiğine vurdum.Yeter lan dedim .Yeter. Ağzınızda sigara kafada promosyon şapka devri kapansın dedim. Sessizce başını öne eğdi. Haklısın abi dedi.Bir daha tövbe mövbe lafı geveleliyordu. Sanki zaman kazanmaya çalışıyordu. Ben bir şeylerin ters gittiğinin farkına varmak üzereyken içeriye dört kişi daha daldı. Kolunda mavi mürekkepten dandik dövmesi olan demirci ustası dikildi karşıma. Çok bronzdu. Demir makası belindeydi. Birden ürperdim ve odayı kolaçan ettim.Birde ne göreyim. İnşaatın bekçisi kapıyı tutmuş cızırdayan radyosunu kulağında tutuyordu. Ulan dedim her bekçinin cızırdayan radyosu olmak zorunda mı derken gözüm birden elmacık kemiklerine kirpiklerine sıva sıçramış sıvacıya takıldı. Nitzche bıyıklıydı sıvacı. Paçaları kıvrıktı.Çorapları siyah siyahtı. Onun hemen yanında kareli gömlekli muhasebeci vardı , reno dokuz anahtarlarını şahin anahtarlığına takmış hepsini birden beline takmış ve sarkanıda kıç cebine sokmuş bekliyordu. Pembe saman dosyayı kıvırmış avuç içine vurarak üstüme doğru geliyordu. Ama belli ki çetenin başı marangozdu . sarı tahta tozu bıyıkları ve kirpikleri ile hiç hareketsiz karşımda duruyordu . Hiç hareket etmeden onlardan gelecek tepkiyi ölçüyordum . Belli ki ölçememişim . Bekçinin radyoyla kafama vurmasıyla ben düşmüşüm . Hemde yerdeki boyacının üstüne. Sonradan demirci anlattı da ordan biliyorum. Sen ne uğraşırsın elin adamının kılığıyla bıyığıyla. Hiç hoş olmadı hiç. Hep vurmuşlar hep dövmüşler .

26 Nisan 2010 Pazartesi

Harry ve Sami

VE OLAYLAR GELİŞİR………

Serif Harry ve Sami..

Sami, ailesiyle birlikte kasabanın dışında ki küçük bir çiftlikte yaşıyordu. Şerifin evini geçiverince çiftliğin görkemli kapısı beliriyordu karşıda. Küçücük bir çiftlik için bu görkemli kapı neden diye soruyordu bazen Sami kendine. Ayrıca neden Bursa'nın İnegöl ilçesine yanlışlıkla tayin edilen Şerif bir komşuları vardı. Diplomatik bir yanlışlık buluğ Sami'nin aklını alıyordu.
Bu yanlışlık diplomatik yollardan halledilemeyince kasabalı gurbete gelen bu yabancının boynu bükük hallerine acımış ona dümenden bir karakol inşa etmişler çekyatın bir kısmından da sallanan koltuk bile ayarlamışlardı. Bu iyilikler karşısında Şeriften tek istekleri vardı. Oda, Cuma vakitlerin de camiye sığmayan cemaatin burada namaz kılmasıydı. Kasaba Lisesinin İngilizce öğretmeni bu isteği Şerif Harry'e anlatabilmek için tam dört gün dört gece Harry'nin şerif kulübesinde kalmıştı,'cemaatin İngilizcesi neydi lan' diye düşünmekten şerife hiçbir şey anlatamamıştı. Kasaba halkı arasında 'Şerif Harry İngilizceciye tıklıyomuş' dedikoduları yayılınca vazgeçildi bu istekten. Sadece şerifin karakola Türk bayrağı asması karşılığında olay geçiştirilmişti.
Sami Şerifi tanıdığı günden itibaren içten içe planlar yapmaya başlamıştı. Her şerifin olduğu gibi Harry’nin de mutlaka günün birinde sadık bir yardımcıya ihtiyaç duyabileceği fikri onu heyecanlandırıyordu. Şehre gittiği bir gün kendine yıldız-tabanca ve kovboy şapkasından oluşan oyuncak şerif seti bile almıştı. Geceleri şerif kulübesinin verandasında sallanan çekyata oturup plastik yıldızını parlatıyordu. Sami’nin bu hayalini bilen bir tek kişi vardı: Mesut.
Mesut bu sırrı Sami'yi bir gün kurumuş ağaç dallarından yuvarlanan kasaba çalısı yapmaya çalışırken öğrenmiş ve ona elinden geldiğince yardım etmeye ant içmişti. Bazı geceler Mesut caminin köşesinden bu çalıyı yuvarlıyor Sami de bu sırada kovboy şapkasıyla örtülmüş yüzü ve göğsünde ki yıldızıyla sallanan çekyatta oturuyordu. Sami o gece atı ve topuğu dönen demirli sivri burunlu çizmesi olmadığını fark etti. Köylük yer olduğu için at kolaydı fakat ya sivri burun demirli çizme! Babasından bu iş için para istemeye karar verdi. Mesut’ta tüm ilişkilerini kullanıp bu projeye kaynak sağlamaya ant içti. Sonra da kendi kendine ' ben ne bokuma ant içip duruyum ya' diye mırıldandı.' Bu Sami şerif yardımcısı olunca ben ne bok yicem ' diye hışırdadı. Bu sırada Sami Mesut a dönüp 'ne fısıldayıp duruyor fısıldayacağına para bul ' demez mi. Mesut o sırada 'Bana ne la bunun Şerif yardımcısı olmasından' diye homurdandı.' Burası İnegöl, mobilyanın cenneti girerim bi işe meslek öğrenirim bari' dedi ve Mobilyacı ustası olmaya ant içti.
Sami Mesut’un adamsendeci tavırlarını sezmiş ve satıldığını hissetmeye başlamıştı.Aradan birkaç hafta geçmemişti ki çizme için para meselesini babasına açtı.Sami'yi babasının elinden Şerif Harry zor aldı.Şerif,yıllar sonra adli bir vakaya müdahale etmenin verdiği keyif ile kulübesine döndü.Ağzı burnu kırılmış Sami ertesi gün babasının zoruyla bir mobilya atölyesinde işe başladı.Ama haftalar önce aynı atölyede işe başlayan Mesut Sami'nin iş hayatını zehir etmeye ant içti...

Ponpon Kızlar ve Halim

VE OLAYLAR GELİŞİR………

Ponpon Kizlar ve Halim..


Halim Bağ-Kur da veznedardı. Tüm gününü küçücük fiberglas bir odacık içinde para sayarak geçiriyordu.İşi artık onu tatmin etmiyor hatta bazen memur olarak ölme fikri cinsel hayatına bile olumsuz etkiliyordu.Tüm fantazileri o daracık vezne de geçiyor ve vezne camları nefesten buğulanmış olarak bitiyordu.Ve o daracık yerde küçük tüpün üstünde ponpon kızlarla sevişme fikrinden artık nefret eder olmuştu. Tüm gün parayla oynamak , elliliklerden uçak yapmak, yirmilik banknotları külah yapıp yan veznede ki Mesut un kulağına sokmak nereye kadardı. İşte buraya kadardı…
Bir gün Cevizlibağ Topkapı otobüsünde yarın işe kotu ve tişörtü ile gidip istifasını vermeye karar verdi. Sonrada uzun bir Avrupa seyahatine çıkma fikri belirdi kafasında . Bu fikir iki eliyle kasıklarını uzun uzun sıkmasına yol açtı.Sıktı sıktı sıktı ve sonunda aaahhh diye bağırdı otobüste.Yanında ki gözlüksüz kadın korkarak kalktı yanından.İki arka koltuğa geçti.Otobüstekiler ‘napıyon lan ööle kasık sıkmalar falan sapık’ diye üstüne gelince bağırmaya başladı .’Ne sapığı kardeşim memur adamım ben ama yarın istifayı basıp Bahamalara gidiyorum’ dedi.Aniden yalan söylediğini saptadı.Halbuki Avrupa ya uçmayı planlamıştı.Bütün bunlar olurken öylesine dalgın ve heyecanlıydı ki ki ineceği durağı üç durak geçti.Sonra otobüsten indi ve hemen taksiii diye bağırdı.Taksi durdu ama Halim taksiye binmedi.Çünkü nerden baksan yedi- sekiz lira yazardı şimdi taksi.Şimdi buna verilir mi lan o para diye geçirdi içinden.Sonra birden cin çarpmış gibi kalakaldı bulvarın ortasında.Ulan dedi taksiye verecek yedi lirası olmayan memur adamsın.Avrupa ya nasıl gideceksin dedi.Bi yemek yesen nerden baksan on – on beş avru.Uçağa binsen dünyanın parası gibi ince hesaplar yaparak yürürken mahalleye geldi.
Usul adımlarla kahveye girdi. Her zaman ki yerine oturmadan trençkotunu ve melon şapkasını çıkarttı.Savaş kaybetmiş bir komutan edasıyla sandalyeye yığıldı.O sırada çay ocağının arkasında ki küçük tüp gözüne ilişti. Gazetede ki ponpon kızlara baktı.Gazete en az üç senelikti ve her gittiğinde oturduğu masada oluyordu.’Mahsus yapıyo olm bu kahveci bi daha anlatmıcam ipneye hiç bişey’ diyerek evinin yolunu tuttu.

KISA AMA SKOREL

Ferit bluğ çağından beri basketçi olma hayalleri kuran biriydi. Bu hayalleri yüzünden ne s.kik işler başına gelmişti de yılmamıştı. Beyaz gölge dizisinin korsanını internette sattığı için yıllarca interpol den kaçmıştı.Yakalandığında ise ‘gençlere basketbolu sevdirmek için yaptım’ konulu üç yüz sayflık savunmasını Lahey adalet divanında okumuş hakimler uyuyunca Hollanda da yaşayan budist bir ülkücü yardımıyla binadan kaçırılmıştı. Ama dizi korsanın hasıydı. Sadece Ferit in ortaokulda çıktığı yedi dakikalık bir basketbol seçmeleri görüntüsü ve youtube tan apırtılmış orijinal beyaz gölge dizisi görüntülerinden oluşuyordu.Ve koçun göründüğü tüm karelerde koçun yüzü yerine Ferit kendini fotoşoplamıştı.Uzun zenci oyuncu görüntülerine de 96 kuşadası tatili fotolarından yine kendi bronz fotolarını yerleştirmişti Birde ortaokul seçmeleri görüntüleri kovboy filmi bitiş görüntüleri gibi daraltılmıştı.1,64 lük Ferit bu görüntülerde en az 2,10 görünüyordu .Gerçi uzun olan adaylar ve beden hocası da 3,20 görünüyordu ama bu Ferit in umurunda bile değildi.
Karısı ise Ferit i smaç tutkusu yüzünden boşamıştı.Vapur turnikelerine üç adımla- ve bedava-geçtiği için defalarca güvenlikten sopa yemiş ama akıllanmamıştı. Yolda steps yaptığı için insanları durduruyor, elini bileğinden tutmak vasıtasıyla hakem hareketleri yapıp geziyordu. Ayrıca Ferit in çocukları artık bunalıma girmek üzereydi.Okulda alay konusu olmuşlardı.Dedeleri mahkemeye başvurarak mecik jansın , abdulkerim cabbar olan isimlerini değiştirmek için çaba gösterse de baba imzası olmadan hakim buna karar veremeyeceklerini defalarca söylemişti.
Ferit bir gün sarhoşken mahallenin futbol klübüne gitmiş yedek misin as mısın demeden tüm çocukları kızılcık sopasıyla dövmüş tü.Sizi parantez bacaklılar sizi kısa boylular diye hakaret etmiş ve hepsini zorla basketbol takımına kaydetmeye çalışmıştı. Evet tahmin edeceğiniz üzere bu Ferit için sonun başlangıcıydı. Çocukların velileri toplanmış seni NBA ye maça götürcez bunlar da Lakers bayraklarının sopaları diye kandırıp caminin arkasında ki boş arsada bütün kemiklerini kırmışlar ve tenisçi kız kıyafetleriyle tüm mahalleyi gezdirmişlerdi.
Ferit iki üç hafta hastanede kaldıktan sonra çıkmış ve mahalleden taşınma kararı almıştı.Sonra onu gören olmadı.Aylar sonra mahalleli onu gazete sayfalarında görünce çok acımıştı.Ferit Efes antremanlarına gidip hayran olduğu basketbolcuların yanına yaklaşıyor ve oh kolun ne güzelmiş vay senin karın kasları da güllüoğlu baklava mübarek diyerek sporcuları övüyor,topları alıp sarılıp öpüyormuş. sarkıntılıktan bir araba daha sopa yemiş .Ve basketbol sevgisini anlatamamış.

Ati

Bi gün Atilla Atasoyla pertevniyal maçında karşılaştık,yakasız keten gömlek ve espadril giymiş. döndüm dedim ki buna senin saçlar olmamış Ati. Buda dedi ki bana senin de hafif göbek çıkmış olm. Bak dedim ati yanlışsın, ben eleştirince kontra yapıyosun dedim yapma böyle dedim tuttum boynundan iyice karıştırdım saçlarını.Kuru ve ince telli olduğu için birbirine girdi ip ip oldu saçlar . Başladı bu ağlamaya.Dedi ki bunlar nasıl açılcak şimdi .Ben iki saat uğraşıyom ayarlamak için falan. Çıkardı saç kremini benide zorla yanında götürdü.Spor salonunun tuvaletin de bu soktu kafayı çeşmenin altına .Yıkadı saçları.Çantasından havlusunu çıkarttım.Buna uzattım.Elimi falan itliyo.Agresif tavırlar.Tek hamlede aldım elinden havluyu.Bir boğma teli gibi kullanarak doladım boynuna ,gene tek hamle..çaresiz.Öööle bekliyo.dedim ki Ati eleştriye açık olmalısın.Olmamışsa olmamıştır.Saçlar peri dedim.Uçuş uçuş dedim.Baktım ağlıyo.Tamam lan dedim tamam. Sen beğeniyosan yahşidir..Moda da yakışanı giymektir.Ne giymesi dedi.Bu önerme saç için olmaz.Olmaz tabi dedim.Ama senin saçlarda giymiş gibi duruyo be dayımoğlu. Sanki ucuzundan giymiş gibi.Hadi yıkada tarayalım dedim.Atilla ikna oldu.Güzelce yıkadık taradık pampacık oldu, çökmüş avurtlara kan doldu.sosisli ısmarladım barıştık.

Fedakar ama Kriketçi

VE OLAYLAR GELİŞİR………

Fedakar ve Kriketçi.

Metin bildiğiniz eşşekti . Ne ana sözü dinler ne de kul hakkı bilir bir eşşek. Varsa itlik, yoksa itlikle geçerdi tüm zamanı. Baba cebinden aşırılmış her kuruş gibi onun paraları da en dandiğinden şans oyunlarına giderdi.En kolpa at yarışı kuponları, en haris iddia oynamalar hep onun başının altından çıkardı. Sonuç mu?. eşekliğe devam. Bir günde demezdi ki bir işin ucundan tutayım.Bir kerede aklına gelmezdi ki beş dakika akıllı olayım.Hep oto teybi çalmalar hep ana ata parasıyla repo yapmalar mepo yapmalar.
Bu durumun doğal sonucu olarak Metinin hiç kontürü yoktu.E kontürü olmayan adam ne yapar hep çaldırıp kapatmalar,hep çağrı bırakmalar. Kendisi eşek olan bir Metinin arkadaşları da hep kukit gezen hiç kontürsüz insanlardı. Yüzlerinde hayatın ağırlığının izleri yok muydu? Yeminle zerre yoktu . Varsa pıçak izi yoksa falçata iziydi olan izlerde. Günbegün derbeder bir yaşam sürüyorlar, ama şu makus talihi kıralım da demiyorlardı.Ne bir çıraklık okulu , ne halk eğitim merkezi nede bir meslek edindirme kursu hayalleri vardı. Halbuki Metinin babası mahallenin önde gelen kriketçilerindendi. Ve sporcu olması hasebiyle sevilen bir insandı. Dese ki birine benim Metinimi çırak al hayır diyecek adam ya iki çıkardı ya üç. O kadarda olur bence. İki yada üç kişinin bu teklife olmaz demesi ortalama bir mahalle için çok kabul edilebilir bir oran.Mesela benim babam dese benim oğlanı çırak alın diye , çoğu kişi kabul etmeyebilir.Derler ki biz otuzdört yaşında çırağı ne yapalım .Hem ben de kabul etmem haftalıkla çalışmayı.Zaten çay falan söylerken kahveci dur doldurayım çayları sen götür dese taşıyamam tepsiyi. Ama Metin taşır tepsiyi. Cumartesi haftalığı alır koşar birahaneye.Adres belli olur çalıştığı yer olursa. Metin için uygun bir kariyer fırsatı. Ama adam it olunca ne kariyer bilir, ne çıraklık adabı. Doldur kuponu yatır ki para gelsin. Nah gelir o para.
Metin de durumun farkındaydı itti mitti ama konforlu bir yaşam bu eşeği bile cezbediyordu. Yine babasının eyalet kupası maçı için yurtdışında olduğu günlerden bir gün evde yalnızlığını dinleyerek yaşamını düşündü.Ulan dedi bende kravat sahibi bi insan olabilirim. Bir dükkan açayım kendime dedi. Emlakçılık yaparım , kumaş işine girerim falan diye düşünürken telefonuna mesaj geldi.Mesaj babasından dı. Babası Metinine kıyamamış yüz kontür göndermişti. Babasının takımı olan MSK(Mençısıtır Spiders Kriket) Eyalet kupasını kazanmıştı.Ve nerden baksan harcırah falan onbeş yirmi bin yuro doğrultmuştu peder.
İşte tam bu sırada tekrar eski Metin kendini gösterdi ve hemen elemanlara mesaj yazmaya başladı. Slm kanka :) sana onbes kntr yolldm yarım saat sona kkavede buluşuruz. .. nbr lan fare :( aramasak arıyacağın yok bülteni kap gel altılı yapak. Gibi mesajlarla gelen kontürü bitirene kadar uğraştı. Saçları jöleleyip ganyan bayiinin yolunu tuttu itoğlu it.